Zengin Özlem(gil)ler Ne Anlar Yurttaşın Halinden?
- iugurtoprak
- 21 May
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 17 Haz

Merhaba sevgili dostlar;
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Gününü geride bıraktık. 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü de yaklaşıyor. En temel haklardan olan Gıda ve Su Hakkına değinmek istiyorum bu yazıda. Peki başlıkla bu ne alakası var derseniz o da yazının sonuna doğru ortaya çıkar.
Hepimizin bildiği gibi gıda, insan yaşamının en temel gereksinimlerinden biri. Ancak, yalnızca yeterli miktarda gıdanın varlığı değil, aynı zamanda sağlıklı ve besleyici gıdaya erişim de insan hakları kapsamında değerlendirilmeli. Bu bağlamda, çocuk ve insan hakları açısından gıdaya erişim hakkı, sağlıklı bir toplumun inşası için hayati önem taşımakta.
Türkiye’de sağlıklı beslenme konusunda ciddi adımlar atılması gerekmekte. Özellikle gıda fiyatlarındaki sürekli artış, sağlıklı gıdaya erişimi sınırlamakta ve düşük gelirli ailelerin gıda güvenliğini/güvencesini tehlikeye sokmakta. Bu durum, sosyal adalet ilkelerine aykırı ve gıda hakkı kavramının ihmal edildiğini göstermekte.
Gıda hakkı aynı zamanda bir sosyal adalet meselesi de. Gıdaya erişim, ekonomik durumu iyi olanlar için bir sorun teşkil etmeyebilir, ancak gelir düzeyi düşük aileler için sağlıklı gıdaya erişim büyük bir engel. Bu nedenle, devletin ve ilgili kurumların, sağlıklı gıdaya erişimi kolaylaştıracak politikalar geliştirmesi elzem.
Çocuk hakları sözleşmesine göre, her çocuğun yeterli beslenme, barınma ve sağlık hizmetlerine erişim hakkı var. Ancak, Türkiye’de beslenme politikaları, çocukların bu haklara erişimini sağlama konusunda oldukça zayıf. Okullarda sağlıklı ve dengeli beslenmenin teşvik edilmesi için bir çalışma yapılmamakta, okul kantinlerinde sağlıksız ürünlerin satışı engellenememekte.
Evet. Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler, yeterli beslenmenin bir insan hakkı olduğunu kabul etmekte. Ancak, dünyada milyonlarca insan hâlâ bu haktan yoksun kalmakta ve özellikle çocuklar, beslenme yetersizliğinden en çok etkilenen kesimi oluşturmakta. Yetersiz beslenme, çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimini olumsuz etkileyerek, gelecekte toplumun refah düzeyini düşürmekte. Yoksulluk ve sosyal adaletsizlik, yalnızca gıdaya erişimi değil, çocukların genel yaşam koşullarını da doğrudan etkilemekte. Ekonomik zorluklar nedeniyle sağlıklı beslenemeyen çocuklar, sıkça eğitimlerinden mahrum bırakılmakta. Aileler, ekonomik sıkıntıları hafifletmek için çocuklarını okuldan almak zorunda kalmakta. Eğitim hakkından mahrum kalan bu çocuklar, genellikle çocuk işçiliğine itilmekte. Türkiye’de çocuk işçiliği sorunu, ekonomik eşitsizlikler ve gıdaya erişimde yaşanan zorluklarla daha da ağırlaşmakta. Gıdaya erişimde yaşanan sıkıntılar ve ekonomik darboğazlar, çocuk evliliklerinin de artmasına neden olmakta. Aileler, ekonomik yüklerini hafifletmek için kız çocuklarını erken yaşta evlendirmeyi bir çözüm olarak görebilmekte. Bu durum, kız çocuklarının eğitimden kopmasına, sosyal ve ekonomik olarak bağımlı bir hayata itilmelerine yol açmakta. Çocuk evlilikleri, çocukların geleceğini çalarak, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da derinleştiren bir sorun haline gelmekte. Gıdaya erişimde yaşanan sorunlar, çocukların toplumsal hayata uyum sağlamalarını da zorlaştırmakta. Yeterli beslenemeyen, eğitimden mahrum kalan ve ekonomik baskılarla karşı karşıya kalan çocuklar, suç işleme eğilimi gösterebilmekte. Çocuk suç oranlarındaki artış, aslında ekonomik ve sosyal adaletsizliklerin bir sonucu. Yoksulluk içinde yaşayan çocuklar, suç örgütleri tarafından kolayca manipüle edilebilir ve suça sürüklenebilir. Bu nedenle, çocuk suç oranlarının azaltılması, yalnızca ceza politikalarıyla değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal politikalarla da yakından ilgili.
Bir Zengin Özlem(gil) bu yazımı okuduğunda “Dönüyorsunuz, dolaşıyorsunuz her şeyi paraya bağlıyorsunuz.” diyecek ama ben gene de anlatayım.
Hükümetin, çocukların temel haklarını ve sağlıklı gelişimlerini güvence altına almak için, yoksullukla mücadeleye ve sosyal adaletin sağlanmasına yönelik daha güçlü adımlar atması gerekmekte. Gıdaya erişimde yaşanan sorunlar, bir halk sağlığı ve sosyal adalet sorunu olarak ele alınmalı ve bu bağlamda çözümler üretilmeli.
Bütün Zengin Özlem(gil)ler bilmeli ki; ekonomik sıkıntılar, özellikle düşük ve orta gelirli ailelerin yaşam tarzını belirleyen en önemli etkenlerden biri. Gelir düzeyindeki düşüklük, sağlıklı ve besleyici gıdalara erişimi kısıtlar; insanlar daha ucuz, aşırı işlenmiş ve besin değeri düşük ürünlere yönelmek zorunda kalır. Bu da obezite, diyabet ve kalp hastalıkları gibi sağlık sorunlarının artmasına yol açar. Dolayısıyla, yetersiz beslenme yalnızca açlıkla sınırlı bir sorun değil, aynı zamanda sağlıksız beslenmeyle de kendini gösterir. Besin değeri düşük gıdalar genellikle daha ucuz olduğu için, ekonomik açıdan zor durumda olan bireyler ve aileler, sağlıklı gıdalara kıyasla bu ürünlere yönelmeye mecbur kalır. Bu durum, nesiller boyu süren bir sağlık sorununa dönüşebilir ve toplumsal sağlık maliyetlerini artırır. Oysa ki, adil bir dağılım ve sosyal politikalarla herkesin sağlıklı gıdaya erişimi sağlanabilir.
“Bütün bu problemlerin olmasının sebebi, parasal sebepler mi?” diyor ya hani Zengin Özlem(gil)! Evet! Kaynakların ve fırsatların adaletsiz dağıtımı, toplumsal eşitsizliklerin temelinde yatar Sayın Zengin(gil)ler. Ekonomik ve sosyal politikalar, belirli kesimlerin daha fazla kaynak elde etmesini sağlarken, diğer kesimler yoksulluk ve mahrumiyetle mücadele etmek zorunda kalır. Bu dengesizlik, gıdaya erişimden sağlık hizmetlerine kadar pek çok alanda kendini gösterir. Sağlıklı ve sürdürülebilir gıdaya erişimin lüks bir tercih haline gelmesi, toplumun genel sağlık seviyesini düşürmekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal huzursuzluğu da artırır.
Sonuç olarak ekonomik zorluklar, bireylerin yaşam tarzlarını ve beslenme alışkanlıklarını belirlerken, bu sorunların temelinde adaletsiz dağıtım yatmakta. Kaynakların adil bir şekilde paylaşıldığı, sağlıklı gıdaya erişimin herkes için mümkün olduğu bir toplumsal yapı inşa etmek, yalnızca bireylerin sağlığını değil, toplumsal huzuru ve dayanışmayı da güçlendirecektir. Sağlıklı bir toplum, herkesin eşit fırsatlara sahip olduğu, beslenme ve yaşam standartlarının güvence altına alındığı bir toplumdur. Bu nedenle, gıda ve beslenme konusundaki politikaların sosyal adalet perspektifinden ele alınması gerekmektedir.
“Bütün bu problemlerin olmasının sebebi, parasal sebepler mi! Değil, bunun altında başka sebepler var. Konuşalım!” diyorsunuz ya Sayın Zengin! Bak konuştuk işte. İzah ettim. Anlattım tek tek. Önünü... Arkasını...
Aslında evet. Bütün bu problemlerin olmasının bir sebebi de zihniyetiniz Sayın Zengin Özlem(gil)ler. Zihniyetiniz...
Gerçi ben bunları anlattım.
“Bu Adaletsiz Kalkınma Kim(ler) İçin”de anlattım.
“Aymazlıklar Silsilesi”nde anlattım.
““var”lar... “yok”lar...”da anlattım.
“Çirkinleşmek… Kurtulmak…”da anlattım.
“Korku İmparatorluğunu Yıkacağız!”da anlattım.
Anlatmaya da devam ederim elbet!
Lakin, tüm bu anlatılanların anlaşılabilmesi için, 20 küsur yıldır yaşadığımız İdrak Yolları Enfeksiyonunun tez vakitte son bulması dileğiyle...
Dostlukla & Dayanışmayla
25.11.2024 - Yenigün Gazetesi





Yorumlar