“Yoksulluk Kader Olamaz, Kader Değildir.”
- iugurtoprak
- 21 May
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 17 Haz

Bu kösede yazmaya başlayalı 2 sene olmuş değerli dostlar.
İlk yazımın başlığı “Hepimiz Yoksuluz, Çoğumuz Açız” idi. Aradan 2 koca sene geçti, lakin başlık yine yoksulluk ile ilgili. Kim bilir belki de uçan ekonomimiz ile aramız hayli açıldığından göremiyoruzdur ne kadar iyi olduğunu.
Bu yılı asgari ücret zammı ve yeni yılın ilk haftasını da memur, emekli maaş zamları tartışmalarıyla geride bıraktık. Bildiğimiz üzere; asgari ücret ülkemizde birçok çalışanın ödemelerinde referans değer olması açısından önem taşıyor. Ülkemizde asgari ücretle çalışan kişi sayısına dair resmi bir veri olmamakla birlikte, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Dairesi’nin (DİSK-AR) derlediği verilere göre ücretli çalışan her iki kişiden biri asgari ücret alıyor.
2025 yılı için belirlenen asgari ücret net 22 bin 104 TL.
Türk-İş ‘in Aralık 2024 verilerine göre;
Açlık Sınırı 21.083,28 TL. Yani yurttaş asgari ücreti zamlı olarak alacağı ilk ayda asgari ücret açĺık sınırına denk olacak ikici ya da üçüncü ayda altında kalacak.
Bekâr bir çalışanın Aylık Yaşama Maliyeti 27.364,71 TL. Yani bekar bir çalışan asgari ücretle hayatını idame ettiremez.
Yoksulluk Sınırı ise 68.675,17 TL. Yani 4 kişilik bir ailede 3 kişi yeni asgari ücrete çalışsa dahi yine de yoksul.
TÜİK Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistikleri 2024 Raporunu yayınladı. 2024 yılı sonuçlarına göre sürekli yoksulluk oranı bir önceki yıla göre 0,7 puan artarak %13,7 oldu. Son yıl sonuçlarına göre fertlerin %29,3'ü yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında kaldı. Fertlerin %57,5'i evden uzakta bir haftalık tatil masraflarını, %39,3'ü iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek masrafını, %26,8'i beklenmedik harcamaları, %15,1'i evin ısınma ihtiyacını, %59,6'sı ise eskimiş mobilyaların yenilenmesini ekonomik olarak karşılayamadığını beyan etti.
Türkiye'de 2024 yılında medyan gelirin yüzde 60'ına göre yoksulluk sınırı 81 bin 742 TL. Yoksulluk sayısı 17 milyon 821 bin kişi olarak açıklanırken, yoksulluk oranı yüzde 21,2.
İstanbul'da medyan gelirin yüzde 60'ına göre, yoksulluk sınırı 105 bin 822 TL. Şehirde yoksul sayısı 2 milyon 756 bin kişi olurken, yoksulluk oranı yüzde 17,6.
Ankara'da medyan gelirin yüzde 60'ına göre, yoksulluk sınırı 105 bin 447. Yoksul sayısı 1 milyon 121 bin kişi olurken, yoksulluk oranı yüzde 19,7.
İzmir’de ise medyan gelirin yüzde 60'ına göre, yoksulluk sınırı 91 bin 118 TL. Yoksul sayısı 764 bin kişi olurken, yoksulluk oranı yüzde 17,3.
İşçinin durumu ortada. Memurun da pek bir farkı yok. Emekliler deseniz asgari ücretin de altında maaşları. Esnaf bir bir kepenk kapatıyor. Çiftçileri ne siz sorun ne ben söyleyeyim.
Yani, mevcut durumda değişen bir durum yok ne yazık ki.
Hala Hepimiz Yoksuluz, Çoğumuz Açız.
The Economist tarafından derlenen gıdaya ekonomik gücün yetmesi, erişebilme, kalite ve güvenlik unsurlarını içeren Küresel Gıda Güvenliği Endeksi 2022 raporuna göre Türkiye, 113 ülke arasında 49. sırada yer alıyor. 2020 endeksinde 47. sırada idik. Halkının gıda ürünlerini “satın alabilirliği” sıralamasında 2020 endeksinde 65'inci sırada iken 2022 endeksinde 81. sıraya geriledi. Bırakın gelişmiş ülkeleri Laos, Botsvana, Hindistan, Pakistan gibi pek çok ülkenin maalesef ki gerisinde kaldı.
Hemen her gün bir gıda zehirlenmesi haberiyle karşı karşıyayız. Tarım ve Orman Bakanlığı her gün çarşaf çarşaf taklit ve tağşiş yapan firmaları ifşa ediyor. İhracattan dönen ürünler ile ilgili gelişmeler hepimizin malumu. Kayıt ve kontrol dışı gıda üretimi hat safhada. Bakanlık her şey güllük gülistanlık dese de yapılan denetimler yetersizliği, etkin olmadığı gün gibi ortada. Ülkemizde gıda güvenliği yok.
Tarım arazilerimiz, meralarımız, zeytinliklerimiz, ormanlarımız, sulak alanlarımız ve su havzalarımız ranta peşkeş çekiliyor. Uygulanan yanlış tarım politikalarını hepimiz biliyoruz. Ülkemizde çeşitli gıdaların fiyatları 2021 yılına kıyasla yaklaşık dört kat arttı. Türkiye OECD ülkeleri arasında gıda enflasyonunda açık ara 1. Dünyada ise Arjantin, Güney Sudan ve Zimbabve’nin ardından 4. sırada yer alıyor. Alım gücünün ne kadar düşük olduğunu birkaç satır yukarıda okuduk. Ülkemizde gıda güvencesi de yok.
Gıda krizi en fazla, toplumun işsiz, güvencesiz ya da yeterli gelire sahip olmayan yoksul kesimlerini etkiliyor. Bu kesimler içinde en dezavantajlı kesim ise kadınlar ve çocuklar. Toplumun yoksul kesimlerinin ve özellikle de çocukların beslenme hakkını güvence altına alacak politikalar acilen geliştirilmediği takdirde gizli açlık olarak bilinen sağlık sorunu bir çığ gibi büyüyecek. Türkiye’de çocukların yeterli ve dengeli beslenememesinin başında ekonomik sebepler geliyor. Gelir dağılımındaki eşitsizlik, yoksulluk, işsizlik, enflasyon, gıdaların niteliksizliği, ırkçılık, siyasi iktidarın yetersizliği birçok aile için yeterli ve sağlıklı beslenmeyi ve gıdaya erişimi zorlaştırıyor. İçerisine sürüklendiğimiz gıda krizinden en çok ve kalıcı şekilde çocuklar etkileniyor. 2021 yılı istatistiklerine göre Türkiye’de 18 yaş altı yaklaşık 23 milyon çocuk bulunmaktadır ve ülke nüfusunun %27’si çocuk. Bu çocukların da dörtte üçü okul çağında. Son yıllardaki gözlemler okul çağındaki çocukların en az dörtte birinin okula aç gittiğini gösteriyor. Türkiye’de 5 yaş altı yaklaşık 1 milyon çocuk akut yetersiz beslenme yaşıyor; yani, çocuklar ihtiyaç duydukları besinleri alamadığı için gelişemiyor. Yaklaşık 3 milyon çocuk ise kronik yetersiz beslenme yaşıyor. Bu durum çocuk açlığının artmasına, çocukların okuldan alınmasına, çocuk işçiliğinin artmasına ve erken yaşta evlilikler gibi birçok soruna neden oluyor. Türkiye de dahil olmak üzere çok sayıda ülkede hala birçok çocuk beslenme yetersizliği ve açlıkla mücadele ediyor. Bu durum, çocukların sağlığı, fiziksel ve zihinsel gelişimi üzerinde olumsuz etkilere yol açıyor. Ayrıca yapılan çalışmalar, yetersiz ve dengesiz beslenen öğrencilerin dikkat sürelerinin kısaldığını, algılamalarının azaldığını, öğrenmede güçlük ve davranış bozuklukları çektiklerini, okul devamsızlık sürelerinin uzadığını ve okul başarılarında azalma olduğunu ortaya koyuyor. Ancak ekonomik zorluklar bununla sınırlı değil; genellikle bu çocuklar, eğitimlerinden de mahrum kalıyor. Ekonomik sebeplerle beslenemeyen çocuklar, erken yaşta evlendirilen kız çocukları ve meslek edindirme programlarıyla iş hayatına atılan erkek çocukları, toplumun çeşitli kesimlerinde ciddi sorunlara yol açıyor. Aileler, kız çocuklarını erken yaşta evlendirerek ekonomik yüklerini hafifletmeyi ve toplumsal baskılardan kurtulmayı amaçlayabiliyor. Erken yaşta evlendirilen kız çocukları, eğitimlerine devam edemedikleri için ekonomik bağımsızlıkları olmayan bireyler olarak hayatlarına devam ediyorlar ve genellikle de sağlık sorunlarıyla karşılaşıyorlar. Bu durum, sadece bireylerin değil, toplumun da uzun vadeli gelişimini de engelliyor. Erkek çocuklarının erken yaşta iş hayatına atılması ise, ekonomik nedenlerle bir çözüm olarak görülebilir. Meslek edindirme programları, çocuklara belirli bir meslek becerisi kazandırmayı amaçlasa da genellikle çocuk işçiliği ve eğitimden mahrumiyetle sonuçlanıyor. Ekonomik sebeplerle okuldan alınan çocuklar, eğitim süreçlerini tamamlayamadıkları için gelecekte düşük gelirli işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar. Eğitim, çocuklara sadece akademik bilgi değil, aynı zamanda sosyal beceriler ve gelecekteki yaşamları için gerekli olan fırsatları da sunuyor. Bu fırsatların kaybı, çocukların yaşam standartlarını düşürüp toplumsal eşitsizlikleri de artırıyor. Ayrıca, iş koşulları ve iş güvenliği gibi faktörler de çocukların sağlığını riske atıyor. Çocuk işçiliği hem çocukların hem de toplumun geleceği için büyük bir tehdit oluşturuyor.
Özellikle son 25 yıllık dönemde;
Emeğimiz sömürüldü.
Kıdem tazminatımız gasp edildi.
Emperyalizmin her türlü tahakkümü yaşatıldı.
Üretmeyen, gelişmeyen, hakça bölüşmeyen, insana, çevreye ve doğaya saygısı olmayan bir düzen yaratıldı.
Gelir, vergi, su ve gıda adaletsiz bir şekilde dağıtıldı.
Çocukların yatağa aç girdiği, pazar artıklarının toplandığı bir ülke yaratıldı.
Güvenli gıdaya ulaşmak giderek zorlaştırılarak sağlıklı yaşamak lüks haline getirildi.
Tarım arazilerimiz, meralarımız, zeytinliklerimiz, ormanlarımız, sulak alanlarımız ve su havzalarımız ranta kurban edildi.
Derelerimiz, kıyılarımız, ormanlarımız ve hatta madenlerimiz yağmalandı.
Memleket bir zümreye peşkeş çekildi.
Bu yazıyı da başlıkta olduğu gibi, Cem Karaca bir şarkısının sözleri ile bitirelim.
“...Yoksulluk kader olamaz, kader değildir.
Firavunlar bile böyle gaddar değildir...”
Dostlukla & Dayanışmayla
06.01.2025 - Yenigün Gazetesi





Yorumlar