top of page

Ramazan’ın Gölgesinde: Oruç ve Toplumsal Gerçekler

Güncelleme tarihi: 17 Haz

ree

 

Malum, bir Ramazan ayına daha girdik sevgili dostlar. Bu ayın ruhu bize sadece ibadeti değil, aynı zamanda empatiyi, paylaşmayı ve dayanışmayı hatırlatıyor. Ancak, ülkemizin içinde bulunduğu koşullar, bu Ramazan’da da hepimizi derin bir muhasebeye davet ediyor, etmiyorsa da etmeli. Açlık, yoksulluk, çocuk işçiliği, çocuk gelinler, gıda ve su hakkı, gıda güvencesizliği, yeterli ve dengeli beslenmeye erişim zorluğu, gıda enflasyonu, işsizlik, eğitim eşitsizliği, sağlık hizmetlerine erişim ve göçmenlerin yaşadığı zorluklar, orucun anlamını daha da derinleştiriyor.

Ramazan, birçok yurttaş için bir irade sınavı, sabır ve şükür ayı. Gün boyu nefse hakim olunarak, yoksunluk/yoksulluk deneyimlenerek belki de eldekilerin kıymeti daha iyi anlaşılır diye düşünülür. Peki ya bu deneyimi isteyerek değil, mecburen yaşayanlar? Türkiye’de açlık ve yoksulluk sınırının altında hayata tutunmaya çalışan on milyonlarca insan için Ramazan, bir ibadet olmaktan öte, günlük bir gerçeklik. TÜİK verileri ve bağımsız araştırmalar, her geçen gün artan ekonomik eşitsizliği gözler önüne seriyor. Gıda enflasyonunun rekor seviyelere ulaştığı bir dönemde, bir pideyi, bir tabak yemeği sofrasına koyamayan aileler, oruç tutarken değil, yaşadıkları her gün bu çaresizlikle yüzleşiyor. Çoğu zaman sahur dahi yapamadan oruç tutan yurttaşlar bulunuyor. Yeterli ve dengeli beslenme, yani sağlıklı bir yaşam için gerekli gıdalara ulaşmak, birçok hane için artık lüks haline geldi. İşsizlik ise bu tabloyu daha da ağırlaştırıyor; evine ekmek götüremeyen anne babalar, Ramazan’ın bereketini çocuklarına nasıl hissettirebilir?

Çocuk işçiliği, bu karanlık tablonun en acı yüzlerinden biri. Sokaklarda mendil satan, atölyelerde sabahlayan, fabrikalarda güvensiz ortamda adeta köle gibi çalışan çocuklar Ramazan’ın bereketinden ne kadar pay alabiliyor? Eğitim eşitsizliği, bu çocukların geleceğini çalarken, köyde ya da varoşlarda okula gidemeyen nice çocuk, bir tablet ya da kitap eksikliğiyle hayallerinden vazgeçiyor. Bir de çocuk gelinler var; henüz kendi hayatlarını kuramadan, toplumsal baskılar ve yoksullukla başka bir hayata zincirlenen kız çocukları. Ramazan’ın onlara getirdiği umut ne kadar gerçek, ne kadar erişilebilir?

Gıda ve su hakkı, temel bir insanlık meselesi olarak karşımızda duruyor. Şehirlerde temiz suya ulaşımın giderek zorlaştığı, kırsalda ise tarımın çöküşüyle gıda güvencesizliğinin arttığı bir dönemde, oruç açarken içtiğimiz bir bardak suyun kıymetini anlamak yetmez, gıda yurttaşlığını özümsememiz lazım. Gıda enflasyonu, temel gıda maddelerinin fiyatlarını uçururken, yeterli ve dengeli beslenme hakkı da giderek daha fazla insan için ulaşılamaz hale geliyor. Market raflarındaki etiketler her gün değişiyor; bir kilo bakliyat, bir litre süt, bir yumurta bile birçok aile için hesap kitap meselesi sevgili dostlar.  Sağlık hizmetlerine erişim ise bambaşka bir yara; yetersiz beslenmeyle hastalananlar, doktor yüzü göremeden, ilaç alamadan Ramazan’ı geçirmeye çalışıyor. Bu hakların herkes için eşit şekilde sağlanması gerekmez mi?

Ramazan, sadece bireysel bir arınma değil, toplumsal bir uyanış da olmalı. Gıda güvencesizliği, yarın ne yiyeceğini bilememe korkusu, milyonlarca insanın gerçeği. Üstüne bir de göçmenler ve mülteciler ekleniyor; savaşlardan, yoksulluktan kaçıp Türkiye’ye sığınanlar, dilini bilmedikleri bir ülkede iftar sofrası kurmaya çalışıyor. Bu korku ve belirsizlik, iftar sofralarındaki bereket duasıyla silinmiyor ne yazık ki.

Oruç, bize empatiyi öğretir. Açlığı, susuzluğu, yoksunluğu hissetmek, başkalarının acısını anlamak için bir kapıdır. Ancak bu kapıdan geçip harekete geçmezsek, Ramazan’ın ruhunu tam anlamıyla yaşayamayız. Türkiye’de bu sorunlara çözüm üretmek, sadece devletin değil, toplumun her ferdinin sorumluluğudur. İftar sofralarımızda bir tabak fazla koyarak, komşumuzun kapısını çalarak, bir çocuğun elinden tutarak, bir göçmene selam vererek başlayabiliriz. Ramazan, paylaşmaksa eğer, bu paylaşımın en çok ihtiyaç duyana ulaşması gerek.

Bu Ramazan, oruç tutan herkes kendisine şunu sorsun: Açlığı hissetmek yetiyor mu, yoksa o açlığı bitirmek, gıda enflasyonunun gölgesinde yeterli ve dengeli beslenmeyi, eğitimi, sağlığı, işi ve insanca bir yaşamı herkes için mümkün kılmak için bir adım atmak gerekiyor mu? Türkiye’nin yaralarını sarmak, çocuklarını korumak, göçmenini kucaklamak, sofralarını bereketlendirmek için Ramazan bir fırsat olabilir.

Yeter ki, oruç sadece midemizi değil, kalbimizi ve vicdanımızı da aç bırakmasın.


Dostlukla & Dayanışmayla


03.03.2025 - Yenigün Gazetesi 

 

 

 

 

 
 
 

Yorumlar


© 2025 by Turiakopurg

bottom of page