“Kelimeler, albayım, bazı anlamlara gelmiyor."
- iugurtoprak
- 21 May
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 17 Haz

Bu haftaki yazımın başlığı bildiğiniz üzere Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar’ından. Söze de yine aynı kitaptan başlayayım. “Size açılmaya geldim albayım.” Evet dostlar. Size açılmaya geldim.
Bugün 6 Mart. Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden 1 ay geçti. Tam 1 aydır dayanışmaya, yaraları sarmaya çalışmaya devam ediyoruz. Peki, geçen 1 ayda neler oldu? Neler ol(a)madı?
Biraz dertleşelim. Sonra da bazı anlamlara gelmeyen kelimelerden bahsedelim.
Depremin hemen ardından bir dayanışma başladı. Ama koordinasyonu sağlaması gereken AFAD yetkilileri maalesef ki yoktu. Hava soğuktu. Çadır yoktu. Yemek ve su yoktu. Kızılay yoktu. Eskiden çok sorulan bir soru vardı hani? Nerede bu devlet? Nerede bu millet? Millet oradaydı, devlet bekleniyordu. Meslek odaları, sivil toplum örgütleri, muhalif belediyeler, muhalif siyasi partiler ilk günden beri alanda yurttaşlarla dayanışma içindeydi. Tırlara el kondu, pankartlar değiştirildi. Sonra kayyımla birlikte devleti de gördük. Depremzedeleri azarlayanları, yurttaşa edilen küfürleri gördük. Depremden kurtulan çocukların tarikatlara teslim edilmesini, Diyanet’ten “evlat edinenle evlatlığın evlenme engeli yok” safsatasını duyduk. Gerçi gelen tepkiler üzerine soru ve cevabı sildiler. Tepkiler büyüdü. Yurttaş dayanışanları sahiplendi. #Hükümetİstifa sloganları yükselmeye başladı statlarda. Arka arkaya devlet millet ayrımı bilinmeyen metinler geldi bazı kulüplerden. Seyircisiz oynatma tehdidi geldi. Deplasmana taraftar alınmayacak dendi. Hatta taraftara tebligatlar gitti. Bir ara paralar dolaştı. Sonra Kızılay’ı gördük. Meğer çadır da varmış ve satılmış. Pardon teslim edilmiş ama para karşılığında, para karşılığında derken maliyetine yani. Gerçi seferde ve afette tamamını AFAD’a sevk ediyorlarmış öyle diyor Kızılay Başkanı. Asrın afeti (!) dedikleri bu afet, Kızılay için afet anlamına gelmiyor demek ki.
Peki, bazı anlamlara gelmeyen başka hangi kelimeler var?
Ben görece önemli gördüğüm birkaçını sizler için toparladım. Elbette ki daha çok var. Siz de aklınıza gelenleri yorumlar kısmına eklerseniz tamamlamış oluruz.
Ortaya çıkan olaylardan sonra “Kızılay” ile başlayalım. “…kar amacı gütmeyen, yardım ve hizmetleri karşılıksız olan ve kamu yararına çalışan bir gönüllü sosyal hizmet kuruluşudur.” anlamına gelmiyor maalesef. Aklımıza holding de gelmemeli yani. Bugün, temel ilke olarak kabul ettikleri “İnsanlık”, “ayrım gözetmemek”, “tarafsızlık”, “bağımsızlık”, “gönüllü hizmet” başlıkları içerikleriyle taban tabana zıt bir durumda.
Ya “AFAD”? Misyonu “Afet ve acil durumlara ilişkin süreçlerin etkin yönetimi için gerekli çalışmaları yürütmek, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak ve bu alanda politikalar üretmek” olan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı deyince koordinasyon ve yönetim mi anlıyoruz? Hiç sanmıyorum. Ortada yönetim yoktu ki koordinasyon olsun. Benim ki de soru.
“Hükümet” mesela Devlet anlamına gelmiyor değil mi? Yani, hükümeti eleştirince vatan haini, devlet düşmanı olmuyoruz. #Hükümetİstifa demek anayasal bir hak sonuçta. Lakin gel de anlat bakalım, anlatabilirsen.
Bir de “Helallik” meselesi vardı. Helallik isteyince tüm sorumluluklarından kurtulmuş mu oluyorsun yani? Helallik dilemeğe yol açan fiil helal hale mi gelmiş oluyor? Hayatını kaybedenler peki? Mahşerde mi istenecek helallik? Peki, bu dünya? Bu dünyada hesap verme? Hiçbir anlam ifade etmiyor herhalde? Peki, biz de yazalım o zaman bir kenara.
“Diyanet” denilince akla istismar gelmemeli oysa. Din ile devlet işlerinin ayrılmasından Din ile Diyanet İşlerinin ayrılması gerekliliğine geldik. Neredeeeenn Nereyee?
“Beslenme” dediğimizde de karın doyurmak anlaşılmamalı. Doğal afetler güvenli gıdaya ulaşmaya engel olmamalı. Sağlıklı, yeterli ve dengeli gıdaya ve temiz suya ulaşmak bir insan hakkı ve bunu sağlamak da kamunun en önemli görevi.
“45 bin 89” ve “108 bin 68” sadece birer sayı değil, Can! İnsan yani, yani hayat! Yaşam!
Bu arada “Yaşamak” deyince de nefes almak anlaşılmamalı. Yaşamak önemli. Ama daha önemlisi elbette Onurlu Yaşamak. Gerekirse simit satarak.
“Birkaç gün” dendi. Öyle küçük bir zaman dilimine denk gelmiyor. Birkaç günü geçtim. Birkaç saat dahi geç kalmak oldukça vahim sonuçlara gebe. Ama bilimden uzak olunca izafiyet kavramının ne olduğu hakkında en ufak bir fikir sahibi de olunmuyor tabi.
“0 (sıfır)” da öyle mesela. Aklımıza rakam değil, İstifa geliyor. Ama işte sadece aklımıza geliyor. Geçmiyor. Kalıyor ama istifa eden de çıkmıyor. Moda tabirle görevden affını isteyen dahi yok.
Ve son olarak; “Tarihi Geçmiş” dediğimizde artık sadece alanda rastlanan gıdalar akla gelmemeli.
Neyse dostlar. Yazımı başladığım gibi Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunları ile bitireyim.
“Oku albayım oku. Bizde herkese yetecek kadar utanç var.” Ama sorun bakalım, acep utanan var mı?
Dostlukla & Dayanışmayla
06.03.2023 - Yenigün Gazetesi





Yorumlar