top of page

Hepimiz Yoksuluz, Çoğumuz Açız!

Güncelleme tarihi: 17 Haz

ree

Geçtiğimiz yılı asgari ücret zammı tartışmalarıyla sonlandırmıştık ve yeni yılın ilk haftasını da memur, emekli maaş zamları tartışmalarıyla geride bıraktık. Hal böyleyken sizlere merhaba dediğim bu ilk yazının konusu da ülke ekonomisi, yurttaş bütçesi ve beslenme hakkı üzerine oldu. Bildiğimiz üzere asgari ücret ülkemizde birçok çalışanın ödemelerinde referans değer olması açısından önem taşıyor. Ülkemizde asgari ücretle çalışan kişi sayısına dair resmi bir veri olmamakla birlikte Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Dairesi’nin (DİSK-AR) derlediği verilere göre 2021 yılı itibarıyla asgari ücretin %10 fazlası ve altında bir ücret alan işçilerin oranı %48,7. Yani ücretli çalışan her iki kişiden biri asgari ücret alıyor.

2005 yılında Türkiye’de ortalama ücret ve maaş geliri asgari ücretin 2,2 katıyken, 2020 yılında 1,7 katına geriledi. Öte yandan; 2003 yılından itibaren incelediğimizde, asgari ücretin kişi başına düşen milli gelirin yarısına dahi ulaşmadığını görüyoruz. Türkiye’de asgari ücret civarında bir ücretle çalışan kişi sayısını düşündüğümüzde bu oran, Türkiye’de yaşanan gelir dağılımı eşitsizliğini gözler önüne seriyor.

TÜİK, emekli ve memur maaşlarına zam yapılacak ay olan Aralık enflasyonunu %1,18, yıllık enflasyonu %64,27, altı aylık enflasyonu ise %15,39 olarak açıkladı. Cumhurbaşkanı da önce %25 sonra da %30 olarak karar verdi. Geçtiğimiz ay asgari ücretin 600 TL üzerinde emekli maaşı alan yurttaş bu ay asgari ücretin yaklaşık 600 TL altında emekli maaşı alacak. Böylelikle en düşük emekli maaşı da geçtiğimiz yılın asgari ücreti kadar oldu. Oysa en az mevcut yılın asgari ücreti kadar olmalıydı. Bu arada 2023 yılında uygulanacak asgari ücret brüt 10 bin 8 TL, NET olarak da 8 bin 506 TL.

Türk-İş 'in Aralık 2022 verilerine göz attığımızda; Açlık Sınırı 8.130,56 TL. Yani yurttaş asgari ücreti zamlı olarak alacağı ilk ayda asgari ücret ya açlık sınırına denk olacak ya da altında kalacak. Bekâr bir çalışanın Aylık Yaşama Maliyeti 10.612,76 TL. Yoksulluk Sınırı ise 26.483,93 TL.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23. maddesine göre, çalışan herkesin kendine ve ailesine insanlık onuruna uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma aracılığıyla da tamamlanan adil ve elverişli bir ücret alma hakkı var olsa da ne yazık ki ülkemizde bu ücretlerden görüldüğü üzere söz edemiyoruz. Mevcut duruma baktığımızda Hepimiz Yoksuluz, Çoğumuz Açız desek yanlış bir şey söylemiş olmayız.

1966 yılında kabul edilen Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesinde, "Cinsiyeti ve yaşı ne olursa olsun, her insanın her zaman sürekli, yeterli, güvenli ve kültürel tercihine uygun gıdaya veya gıda üretmek için gerekli araçlara ulaşma hakkı vardır. İnsanlar gıda ihtiyaçlarını kendi kontrollerinin dışında, engelli, yaşlılık, ekonomik yetersizlikler, hastalık, felaket ya da ayrımcılık gibi durumlarda karşılayamadıkları zaman gıda ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmalıdır." denmekte. Peki gerçekten böyle mi?

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nün verilerine göre dünyada her dokuz kişiden biri yatağına aç girerken, yaklaşık 1,4 milyar kişi ise obez ve bu nedenle sağlık sorunları yaşamakta. Aslında, yaşanan bu açlık ve yetersiz beslenmenin nedeni üretim yetersizliği değil, üretim ve tüketimin adaletli bir şekilde sağlanamaması. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de belirtildiği gibi, insanların temel gereksinimi olan gıdanın ve suyun eşit ve adil dağıtılmadığı bir dünya güvenli değildir.

Gıda ile ilgili yaşanan sorunları gıda güvencesi ve gıda güvenliği olmak üzere iki ayrı açıdan değerlendirmek gerekir. Gıda güvencesi; Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği ve anayasamızda sosyal devlet anlayışı çerçevesinde yer alan; herkesin, yeterli ve dengeli beslenmesi için gerekli gıdaya ulaşma hakkının güvence altına alınmasıdır. Bu ilke, ne yazık ki birçok ülkede ve ülkemizde yeterince uygulanmamakta. Ülkemizin de içinde bulunduğu ülkelerin büyük bir kısmında, gelir dağılımındaki adaletsizlikler nedeniyle, gıda güvenliği sorunu ve açlık sınırında yaşayan insanların sayısı küçümsenmeyecek düzeyde ve her geçen yıl daha da artmakta. İşte bu noktada da asgari ücret, açlık/yoksulluk sınırı, gıda enflasyonu ve alım gücü gibi kavramlar daha da önem kazanıyor.

Gıda enflasyonunun yüksek olması gıda harcamalarının toplam harcamasının büyük bir bölümünü oluşturan dar gelirli kesimleri çok daha fazla etkilemekte. Bu da özellikle gıda ithalatçısı az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en temel sorunlarından biri. The Economist tarafından derlenen gıdaya ekonomik gücün yetmesi, erişebilme, kalite ve güvenlik unsurlarını içeren Küresel Gıda Güvenliği Endeksi 2020 Raporunda Türkiye, 113 ülke arasında son 9 yılda 11 sıra birden kaybederek 47'nci sırada yer aldı. Her ne kadar bir önceki Tarım ve Orman Bakanı efsane olarak nitelendirse de bir zamanların “gıdada kendine yeten nadir ülkelerinden” biri olan ülkemiz, halkının gıda ürünlerini “satın alabilirliği” sıralamasında 65'inci sırada yer alarak bırakın gelişmiş ülkeleri Botsvana, Şili, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün gibi pek çok ülkenin maalesef ki gerisinde. Gıda kalitesi kategorisinde 45, sel, yangın, sıcaklık artışı gibi faktörlerin ele alındığı doğal kaynaklar kategorisinde ise 53'üncü sıraya gerilemiş durumdayız.

Unutulmamalıdır ki, yaşamak nasıl bir insan hakkı ise sağlıklı, güvenli ve yeterli gıdaya, sürdürülebilir bir biçimde ve ucuza ulaşabilmek de bir insan hakkıdır. Tıpkı temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevreye erişimin evrensel bir insan hakkı olduğu gibi. Bunları sağlamak da kamunun en önemli görevlerinden biridir. Ayrıca tüm devletler, yerel yönetimler bireylerin temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar temiz ve güvenli suyu yurttaşlarına ücretsiz ulaştırmalıdır.

2023’ün ülkemizde ve tüm dünyada gelirin, gıdanın ve suyun adil dağıtıldığı/paylaşıldığı yılların başlangıcı olması umuduyla.


Dostlukla & Dayanışmayla


09.01.2023 - Yenigün Gazetesi

 
 
 

Yorumlar


© 2025 by Turiakopurg

bottom of page