top of page

Gıdada Taklit ve Tağşiş

Güncelleme tarihi: 17 Haz

ree

 

Merhaba sevgili dostlar;

Bugün ki yazımızda dikkati çekmek istediğim konu gıdada sıkça rastladığımız hileler yani taklit ve tağşiş. Bu hilelerin yapılmasının en önemli nedenlerini düşmek bilmeyen neredeyse 4 senedir sürekli artan gıda enflasyonunu ve yurttaşın alım gücünün giderek azalmasını olarak tanımlasak hata yapmış olmayız. Öyle ki; The Economist tarafından derlenen gıdaya ekonomik gücün yetmesi, erişebilme, kalite ve güvenlik unsurlarını içeren Küresel Gıda Güvenliği Endeksinde Türkiye, 2012-2020 arasında dünyada gıda güvenliğinde en çok kan kaybeden 7'nci ülke oldu. Türkiye endeksin ilk hazırlandığı yıl olan 2012'de 36'ncı sırada yer alırken, son endekste 47'nci sıraya düştü. Bir zamanların “gıdada kendine yeten nadir ülkelerinden” biri olan ülkemiz, halkının gıda ürünlerini “satın alabilirliği” sıralamasında 65'inci sırada yer alarak bırakın gelişmiş ülkeleri Botsvana, Şili, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün gibi pek çok ülkenin maalesef ki gerisinde kaldı. Gıda kalitesi kategorisinde 45, sel, yangın, sıcaklık artışı gibi faktörlerin ele alındığı doğal kaynaklar kategorisinde ise Türkiye 53'üncü sıraya gerilemiş durumda.

Tarım ve Orman Bakanlığı 2012 yılından bu yana taklit ve tağşişli ürünlerle ilgili ifşa listesi yayınlıyor. Hatta bakanlık sayfasında “2012-2024 yılları arasında değişik dönemlerde 27 defa kamuoyuna duyuru yapılmış olup; toplamda 1.887 firmanın 4.164 farklı parti ürünü tüketicinin bilgisine arz edilmiştir. Bakanlığımızca yapılan resmi kontrol ve denetim faaliyetleri içinde kamuoyu duyurularına konu uygunsuzlar çok düşük miktarlarda olmasına rağmen toplumun menfaati ve sağlığının korunması Kanunumuzda tüketicilere verilmiş bir hak olduğundan bu bilgilendirmeler büyük önem arz etmektedir. Kamuoyuna duyuru uygulamasının temel amacı tüketicinin sağlığı ve menfaatinin korunması ve sektörde haksız rekabetin önlenmesidir. Bu sayede Bakanlığımızın yürüttüğü resmi kontroller ve firmaların kendi otokontrol sistemi dışında tüketiciler aracılığıyla piyasa üzerinde bir denetim mekanizması oluşturulması ve "güvenilir gıda üretimi"nin teşvik edilmesi hedeflenmektedir. Ürün/firma bilgilerinin kamuoyuna duyurulması, tüketici tercihlerinin oluşmasında etkili olmaktadır.” demesine rağmen 2 yıldır herhangi bir liste yayınlamadı.

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şubesi her ifşa listesinde “taklit, tağşiş ve hileli gıda üreten firmaların sadece ifşası yetmez. Taklit ve tağşiş kapsamı dışında ürünlerin mikrobiyolojik analiz sonuçları da açıklanmalı, pestisit kalıntı limitini aşan ürünler ile aflatoksin, okratoksin sınır değerlerini aşan ürünler ve bunları piyasaya süren firmalar da ifşa edilmeli. Ayrıca uygulanan para cezaları çok az, bu cezalar üreticinin kazandığının çok çok altında, daha caydırıcı olmalı, gerekirse bu firmalar kapatılmalı, başka bir isimle faaliyete başlamaları engellenmeli, ticaretten menedilmeli hatta hapis cezası getirilmeli” dedi. Çünkü arka arkaya 5 ifşa listesinde de aynı firmalar vardı. 4 Kasım 2020 tarihinde yürürlüğe giren 7255 sayılı Gıda, Tarım ve Orman alanında bazı düzenlemeler yapılması hakkında kanunda para cezaları arttırıldı, ticaretten men ve hapis cezası da getirildi. O gün de “Geldiğimiz noktada söylemlerimizin haklılığını bir kez daha görmüş olduk. Cezai yaptırımların arttırılmış olması elbette önemli ama asıl önemli olan nokta bu yönetmeliğin uygulanması olacaktır.” demiştik ki maalesef yine haklı çıktık. Son liste 1 Mart 2022 tarihinde yayınlandı. Ondan önce de 15 Eylül 2020 tarihinde yayınlanmıştı. Kanun 4 Kasım 2020 tarihinde yürürlüğe girdi. Yani, kanundan sonra 1 kez liste açıklandı. Yani cezalar arttırıldı, ama ifşa listeleri de rafa kaldırıldı tabiri yanlış bir tabir olmaz.

 

Yine bakanlık bir açıklamasında “Yapılan kamuoyu duyuruları sonucunda, bazı firmaların birçok kez kamuoyuna duyurulmasına rağmen taklit ve tağşiş yapmaya, kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşürecek gıdaları üretmeye ve piyasaya arz etmeye devam ettiği görülmüştür.” diyor. Lakin önlemeye dair net bir kararlılık ortaya koymuyor.

 

Taklit ve tağşişi önlemek için yayınlanan (ki yaklaşık 2 yıldır yayınlanmıyor) ifşa listeleri önemli olmakla birlikte bir düzen içerisinde ve sıklıkta yayımlanmaya devam etmeli. Bir diğer önemli husus da denetimler. Tarım ve Orman Bakanlığı 2022 Faaliyet Raporu verilerini incelediğimizde (2023 verileri henüz paylaşılmadı), Bakanlıkta görevli gıda kontrolörü sayısının yaklaşık 7500 olduğu, mevcut kadro ile ülke genelinde 1,5 milyon denetim yapıldığı ve sadece 176’sı için savcılığa suç duyusunda bulunulduğunu görebiliriz. Ülkemizde 31.12.2022 tarihi itibariyle toplam 722.090 gıda işletmesi bulunmakta. Bu işletmelerin 13.388 adedi onay kapsamında, 708.702 adedi ise kayıt kapsamında. Kayıtlı işletmelerin 82.575’i üretim yeri, 347.426’sı satış yeri, 278.701’i toplu tüketim yeridir. Bu tabloya göre her işletmenin ortalama 1 kez denetlendiği görülmekte. Şüphesiz ki, halk sağlığı ve gıda güvenliği, işletme başı yılda ortalama bir kez yapılan denetimle sağlanamaz. Aslında sorun sadece denetim sayısının yetersizliği de değil. Tüm bu verilerin ışığında sayılarının bu kadar az olmasına ve iş yüklerinin bir o kadar fazla olmasına rağmen bu kadar işletmeyi denetlemek için büyük bir özveriyle çalışan gıda kontrol görevlisi arkadaşlarımızın özlük hakları iyileştirilmeli, can güvenlikleri sağlanmalı. Tarladan çatala/çiftlikten sofraya gıda güvenliği konusunda, Tarım ve Orman Bakanlığı, daha fazla katılımcı, şeffaf ve bütünsel yaklaşımlarla sistemini en kısa sürede yeterli ve etkin seviyede denetimi sağlayacak biçimde geliştirmeli ve çok daha fazla gıda mühendisi istihdam etmeli.  Ayrıca, gıda işletmelerinin sayıca % 80‘ini oluşturan küçük işletmelerde kamu bütçesinden kaynak ayrılarak uzman kontrolünde üretim yapılabilmesi, güvenli gıda arzının sağlanması için TMMOB Gıda Mühendisleri Odasının bir projesi olarak Tarım ve Orman Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Sağlık ve Gıda Politikaları Kurulu ile değişik zamanlarda görüşülüp paylaşılan küçük ve orta ölçekli gıda işletmelerinin hem daha güvenilir ürün üretmelerini sağlayacak hem de istihdam yüklerini azaltacak olan "Yetkilendirilmiş Gıda Danışmanlığı Sistemi" de ivedilikle yürürlüğe konmalı.  Yaşamak nasıl bir insan hakkı ise sağlıklı, güvenli ve yeterli gıda ile temiz suya, uygun fiyatlarla sürdürülebilir bir biçimde ulaşabilmek de bir insan hakkıdır. Bunu sağlamak da kamunun en önemli görevlerinden biridir.

 

Taklit ve tağşiş ile mücadelede elbette ifşa etmek, denetimleri arttırmak, caydırıcı para ve hatta hapis cezası vermek önemli. Ama ülkemiz için asıl önemli nokta da işin sosyoekonomik boyutu. Bu noktada da asgari ücret, açlık sınırı, gıda enflasyonu ve alım gücü gibi kavramlar devreye giriyor. Gıda enflasyonu durdurulamaz artışı ile ülkemiz için adeta bir kanayan yara haline gelmiş durumda ve her ay artmasının ekonomik, sosyal, coğrafi, politik gibi birçok nedeni var. Tarımsal üretim yapısındaki gelişmeler, her yıl etkilerini çok daha fazla görmekte olduğumuz küresel iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanan olumsuzluklar, mazot, gübre, yem ve elektrik gibi girdi fiyatlarındaki artışlar, tarım alanlarının madencilik, enerji, inşaat, sanayi vb gibi tarım dışı kullanılması, köyden kente göç, üretimin planlı ve verimli olmaması gibi etmenler gıdada fiyat artışlarına neden oluyor. Gıda enflasyonunun yüksek olması gıda harcamalarının toplam harcamasının büyük bir bölümünü oluşturan dar gelirli kesimleri çok daha fazla etkiliyor. Bu da özellikle gıda ithalatçısı az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en temel sorunlarından biri. TÜRK-İŞ Araştırmasının 2024 Şubat ayı sonucuna göre; dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 16.257,18 TL. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 52.075,58 TL. Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 21.189,34 TL oldu. 2024 yılı için ülkemizde belirlenen asgari ücret ise 17 bin 402 lira. Asgari ücretin açlık sınırının çok az üzerinde olduğu (o da bu ay için, muhtemelen önümüzdeki ay altında kalacak) ülkemizde gıda harcamaları, çok büyük bir kesim için en fazla harcama kalemi ve hane bütçesinde önemli bir paya sahip. Yükselen döviz fiyatları ve artan işsizlikle birlikte gıda enflasyonundaki artış vatandaşın alım gücünü büyük ölçüde azaltıyor. Bu durum vatandaşın gıda alışverişinde öncelikli olarak fiyat kriterini baz almasına ve hangi ürün, nerede ucuzsa oraya yönelmesine neden olmaktadır. Burada da karşımıza iki büyük sorun çıkmaktadır; birincisi neredeyse hammadde fiyatına satılan ve merdiven altı veya kayıt dışı şekilde uygun olmayan koşullarda üretilen gıda maddeleri, ikincisi ise taklit ve tağşiş. Her iki durum da halk sağlığı açısından risk teşkil ediyor. Yurttaşlar indirim günlerini takip edip hangi ürün nerede daha uygun fiyatlı diye araştırıyor. Halk ekmeklerin önünde uzun kuyruklarda çoğu zaman saatlerce bekliyor. Çünkü 5 kuruş dahi hane bütçesi için oldukça önemli. Pazarın kapanma saatlerine yakın alışverişe giden hatta ne yazık ki pazar toplandıktan sonra geride kalanları toplamak zorunda kalan yurttaşlarımızı da görüyoruz. Sonuç olarak; enflasyon, sabit bir geliri olan ve emek gücüne dayanan kesimler için yıkıcıdır.

1966 yılında kabul edilen Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesinde, "Cinsiyeti ve yaşı ne olursa olsun, her insanın her zaman sürekli, yeterli, güvenli ve kültürel tercihine uygun gıdaya veya gıda üretmek için gerekli araçlara ulaşma hakkı vardır. İnsanlar gıda ihtiyaçlarını kendi kontrollerinin dışında, engelli, yaşlılık, ekonomik yetersizlikler, hastalık, felaket ya da ayrımcılık gibi durumlarda karşılayamadıkları zaman gıda ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmalıdır." denmektedir. FAO‘nun verilerine göre dünyada her dokuz kişiden biri yatağına aç girerken, yaklaşık 1,4 milyar kişi ise obezdir ve bu nedenle sağlık sorunları yaşamaktadır. Aslında, yaşanan açlık ve yetersiz beslenmenin nedeni üretim yetersizliği değil, üretim ve tüketimin adaletli bir şekilde sağlanamamasıdır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de belirtildiği gibi, insanların temel gereksinimi olan gıdanın eşit ve adil dağıtılmadığı bir dünya güvenli değildir. Gıda ile ilgili sorunları gıda güvencesi ve gıda güvenliği olmak üzere iki ayrı açıdan değerlendirmek gerekir. Gıda güvencesi; Birleşmiş Milletler‘in kabul ettiği ve anayasamızda sosyal devlet anlayışı çerçevesinde yer alan; herkesin, yeterli ve dengeli beslenmesi için gerekli gıdaya ulaşma hakkının güvence altına alınmasıdır. Bu ilke, birçok ülkede ve ülkemizde yeterince uygulanmıyor. Türkiye‘nin de içinde bulunduğu ülkelerin büyük bir kısmında, gelir dağılımındaki adaletsizlikler nedeniyle, açlık sınırında yaşayan insanların sayısı küçümsenmeyecek düzeyde. Son dönemde hemen her ülkede yaşanan gıdaya ilişkin sorunlar, önümüzdeki dönemde daha dikkatli olmamız gerektiğini ortaya koyuyor. Başta Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere devletin ilgili tüm kurumlarını bir kez daha görevini yerine getirmeye davet ederek bu haftaki yazımızı sonlandıralım.


Dostlukla & Dayanışmayla


04.03.2024 - Yenigün Gazetesi

             

 

 
 
 

Yorumlar


© 2025 by Turiakopurg

bottom of page