Emek, Özgürlük ve Hak Kayıplarının Gölgesinde 1 Mayıs’a Giderken…
- iugurtoprak
- 21 May
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 17 Haz

1 Mayıs geldi çattı sevgili dostlar. Bildiğimiz üzere her 1 Mayıs, emeğin, dayanışmanın ve mücadele ruhunun sembolü olarak anılır. Ancak 2025 Türkiye’sinde bu anlamlı gün, yalnızca işçinin, emekçinin bayramı olmaktan öte, ekonomik kriz, hak kayıpları, özgürlüklerin kısıtlanması, çocuk gelinler, çocuk işçiliği, emek sömürüsü ve işçi kazalarının gölgesinde bir hesaplaşma günü olarak karşımıza çıkıyor. Bu 1 Mayıs, adil, onurlu ve insanca bir yaşam için yeniden birleşme çağrısı yapıyor bize.
Türkiye, 2018’den bu yana derinleşen ekonomik krizin kıskacında. Türk lirasının değer kaybı, yüksek enflasyon ve artan borç yükü, halkın alım gücünü eritti. TÜİK’in tağşişli resmi verileri bile yoksulluk oranlarının yükseldiğini gösteriyor bize. Biliyoruz ki sokaktaki gerçeklik bundan çok daha vahim. Bu kriz, işçileri, emekçileri düşük ücretlerle, güvencesiz ve ağır koşullarda çalışmaya mahkûm ediyor. Taşeronlaşma, sendikasızlaştırma ve esnek çalışma modelleri, emek sömürüsünü derinleştiriyor. Özellikle tarım ve gıda sektörleri emekçileri başta olmak üzere birçok alanda işçiler, asgari ücretin altında ücretlerle, uzun mesai saatlerinde ve sosyal güvenceden yoksun şekilde çalışıyor. Kayıt dışı istihdamın yaygınlığı, emekçilerin kıdem tazminatı, sağlık sigortası ve emeklilik gibi temel haklardan mahrum kalmasına neden oluyor. Bu sömürü düzeni, yalnızca işçinin, emekçinin değil, tüm toplumun geleceğini tehdit ediyor. Bir an evvel yıkılmalı.
Ekonomik kriz, yalnızca sofradaki ekmeği değil, temel hakları da hedef alıyor. Son dönemde diploma ve tapu gibi belgelerin geçerliliğiyle ilgili tartışmalar, bireylerin en temel güvencelerini sorgular hale geldi. İstanbul Üniversitesi’nin Ekrem İmamoğlu’nun diplomasını iptal etmesi gibi olaylar, yalnızca siyasi bir hamle olarak değil, aynı zamanda bireylerin eğitim ve meslek haklarına yönelik bir tehdit olarak algılandı. Hatay Samandağ’da “acele kamulaştırma” adı altında yaşanan mülkiyet hakkı ihlalleri ise, devlete duyulan güveni zedeliyor ve toplumsal adalet duygusunu yaralıyor.
1 Mayıs, tarihsel olarak özgürlük taleplerinin de yükseldiği bir gün. Ancak, son 25 yılda yaşanan ve 2025’te pik yapan uygulamalar özgürlükleri ciddi bir baskı altına alıyor. Saraçhane eylemleriyle başlayan protestolar, ifade özgürlüğü ve toplantı hakkının kısıtlandığını bir kez daha gösterdi. Kolluk kuvvetlerinin biber gazı, tazyikli suyla orantısız, nefret dolu müdahalesi, barışçıl gösterilere gölge düşürdü. İçişleri Bakanlığı’nın Taksim’in 1 Mayıs kutlamalarına “uygun olmadığı” yönündeki açıklaması, anayasal bir hak olan toplanma özgürlüğüne darbe vurdu. Sanatçıların ve bireylerin düşüncelerini ifade ettikleri için işlerinden edilmesi, medya sansürü ve sosyal medyada büyüyen boykot hareketleri, özgürlüklerin ne denli kırılgan olduğunu ortaya koyuyor.
Gelelim çocuk hakları ihlallerine dostlar. Türkiye’nin en derin yaralarının belki de başında geliyor. Çocuk gelinler, hala utanç verici bir gerçek. Türk Medeni Kanunu’na göre evlilik yaşı 17 olmasına rağmen, 15 yaş altı çocukların cinsel istismarı “rızaya” dayandırarak meşrulaştırma çabaları, hukuk devleti ilkelerine aykırı. Bu yaklaşımlar, çocukların fiziksel ve duygusal gelişimini hiçe sayarak onları erken yaşta yetişkin rollerine zorluyor.
Çocuk işçiliği ise bir başka acil sorun. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre, dünyada 152 milyon çocuk işçi var ve Türkiye’de bu sayı 2 milyonu aşıyor. Yoksulluk, göç ve denetimsizlik, çocukları tarlalardan fabrikalara, sokaklardan tehlikeli işlere sürüklüyor. Çocuklar, daha düşük ücretlerle ve ağır koşullarda çalıştırılıyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) verilerine göre, 2013 – 2024 yılları arasında en az 742 çocuk işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti; Tarım/orman iş kolunda 402, gıda iş kolunda ise 26 çocuk hayatını kaybetti. Hükümetin 2018’i “Çocuk İşçiliği ile Mücadele Yılı” ilan etmesine rağmen, somut adımların eksikliği, bu sorunun çözümünü uzak bir hayal haline getiriyor. MESEM ise, ücretsiz ve örgütsüz bir işçi kitlesi olarak karşımıza çıkıyor.
Bilinmeli ve unutulmamalı ki, çocukların yaşadığı tüm bu sorunların kaynağı politik. Sebep devletin beslenme hakkını umursaması. Hükümet yandaşlarının, verilen ihaleler, silinen vergi borçlarıyla adaletsiz kalkınmaları sağlanırken, bu enflasyonist ortamda dahi çocuklara okullarda güvenli, yeterli ve dengeli en az bir öğün ücretsiz yemek ve ücretsiz temiz su hakkının sağlanmaması.
Türkiye, işçi sağlığı ve güvenliği konusunda utanç verici bir tabloya sahip. Yine İSİG verilerine göre, 2024’te en az 1.800 işçi, iş kazalarında hayatını kaybetti. İnşaat, madencilik ve metal sektörü, ölümle sonuçlanan kazaların en yoğun olduğu alanlar. 2014’teki Soma faciasından bu yana, madenlerdeki denetimsizlik ve ihmaller devam ediyor. Erzincan’daki altın madeni felaketi gibi son dönem olayları, çevreye ve işçilere verilen zararın boyutlarını gözler önüne serdi. İşverenlerin maliyet düşürme adına güvenlik önlemlerini ihmal etmesi, devletin ise etkin denetim yapmaması, bu kazaları “kaza” olmaktan çıkarıp “cinayet” haline getiriyor. İşçilerin çoğu, güvencesiz koşullarda, yetersiz ekipmanla ve eğitim almadan çalışıyor. Sendikaların zayıflatılması, işçilerin haklarını savunma gücünü azaltırken, bu ölümlerin önlenmesi için gerekli baskıyı oluşturmayı zorlaştırıyor.
Bu 1 Mayıs, yalnızca emeğin değil, birliğin, dayanışmanın, mücadelenin, adaletin, özgürlüğün ve insan onurunun da bayramı olmalı dostlar. Ekonomik krizin yükünü halkın sırtına yıkan politikalar yerine, eşitlikçi bir refah düzeni kurulmalı. Emek sömürüsü, düşük ücretler ve güvencesiz çalışma koşulları son bulmalı. Diploma ve tapu gibi temel haklar, siyasi çekişmelere kurban edilmemeli. Çocuklar ne evliliğe ne de işçiliğe zorlanmalı; yerleri okullar ve oyun alanları olmalı. İşçi kazaları, etkin denetim ve sıkı yaptırımlarla önlenmeli. Özgürlükler, anayasal güvence altında, korkusuzca yaşanmalı.
Bu 1 Mayıs, işçisi, emekçisi, öğrencisi, emeklisi, sanatçısı, mühendisi, genci ve yaşlısıyla, hak kayıplarına, sömürüye ve ihmallere karşı ortak bir mücadele günü olsun. Unutmayalım: Emek, özgürlük ve adalet, sadece talep edildiğinde değil, mücadele edildiğinde kazanılır.
Bu yazımızı da Enternasyonel Marşının dizeleriyle bitirelim.
“Uyan artık uykudan uyan
uyan esirler dünyası
zulme karşı hıncımız volkan
bu ölüm-dirim kavgası
yıkalım bu köhne düzeni
biz başka alem isteriz
bizi hiçe sayanlar bilsin
bundan sonra her şey biziz.
bu kavga en sonuncu kavgamızdır artık
enternasyonal'le kurtulur insanlık”
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü!
Dostlukla & Dayanışmayla
28.04.2025 - Yenigün Gazetesi





Yorumlar