Din ve Diyanet İşleri Birbirinden Ayrılmalı!
- iugurtoprak
- 18 Ağu
- 2 dakikada okunur

Laiklik, hepimizin bildiği üzere din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını öngören bir ilkedir sevgili dostlar. Hukuk birliğinin ve demokrasinin olmazsa olmaz bir koşuludur. Laiklik aynı zamanda kadın haklarının da bir güvencesidir. 10 Nisan 1928 tarihinde devletin bütün dinlere eşit mesafede olmasını sağlamak gerekçesiyle Resmi Gazete’de yayımlanarak, 20 Ocak 1921 tarihinde kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanununun 2’nci maddesi olan ve 1924 Anayasasında da aynen korunan “devletin dini İslamdır” ibaresi kaldırılmış, laik hukuk devleti yolunda ilk adım atılmıştır. Günümüze geldiğimizde, devletin bütün yurttaşlarına eşit mesafede olmasını sağlamak için atılması gereken bir başka adımın ne kadar elzem olduğunu görüyoruz. O adım da başlıkta yazdığı gibi, Din ve Diyanet İşlerinin birbirinden ayrılması dostlar.
Bu başlığı neden attığım sanırım hepimizin malumu. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın son yıllarda giderek artan kadın düşmanı, laiklik karşıtı ve şeriat yanlısı olarak görülen hutbe ve fetvalarına bir göz atalım beraber.
Geçtiğimiz Cuma Hutbesinde alenen şeriat övgüsü var. Medeni Kanun’a ve kadınların eşitlik haklarına karşı çıkış var. Anayasal düzene bir başkaldırı var. Ne deniyor peki hutbede?
“… Değerli müminler! Karşılıklı rıza olmadan Yüce Rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek ilahî adalete aykırıdır. Dolayısıyla kişinin; kız çocuklarını mirastan mahrum bırakması, kız çocuklarının da Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır …”
Oysa ülkeyi yönetenlerin yediği ne kul hakları var değil mi?
Bu arada "Miras: Sınırlarını Allah’ın Belirlediği Hak" konulu 6 Aralık 2024 Cuma Hutbesi de benzer içeriği sahipti.
Geçen haftanın Cuma Hutbesine bakalım ne deniyor?
“… Ne yazık ki günümüzde bazı tatil organizasyonları, Allah’ın hükümlerini hiçe sayan, helal haram hassasiyetinden uzak, lüks ve israfın zirveye ulaştığı, nefsani arzu ve isteklerin sınır tanımadığı bir hâl almıştır. Böyle bir tatil anlayışının dinimizde asla yeri yoktur …”
Oysa ülkeyi yönetenlerin lüksü ve israfı sadece tatilde değil yılın 365 günü değil mi?
2 Mayıs 2025 tarih, “Nefsi ve nesli ifsat eden büyük günah: Zina” başlıklı Cuma Hutbesinde yer alan şu cümle zihniyetin ne kadar iğrenç olduğunu açıkça gösteriyor. “… Dostluk ve dertleşme gibi düşüncelerle başlayan kadın erkek arkadaşlıkları kişileri, zina batağına çekmektedir …”
Oysa ülkeyi yönetenlerin zihniyeti de bu değil mi?
Ne bu hutbe örnekleri ne de laiklik karşıtı, şeriat övgüsü yapan, iktidarın talepleri doğrultusunda şekillenen fetvalar saymakla bitmez sevgili dostlar.
Cımbızla laf alma diyenler elbet çıkacaktır. Lakin burada yazdığım örnekleri hutbe içinde yazılmış bir cümle olarak görmüyorum. Bilhassa kanımca hutbeler bu cümleler üzerine kurulmuş.
Bu topraklarda din ne yazık ki hep siyasete alet edilmiştir. Siyaset yapanlar çıkarlarını korumak, düzenlerini devam ettirmek için dini ideolojik bir aygıt olarak kullanmıştır. Diyanet İşlerinin Başkanları da bu ülkede çok uzun zamandır tam da bu sebeplerle kendilerini atayanlara memurluk ediyor sevgili dostlar. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın laiklik ilkesine aykırı davranarak, şeriat yanlısı söylemlerle devlet düzenine müdahale etmeye çalıştığı hutbe ve fetvaları ile sabit. Camilerde okunan Cuma hutbeleri de hükümetlerin siyasetine uygun olarak düzenleniyor. Bu sebeple Din ve Diyanet İşleri birbirinden ayrılsın. Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılsın diyorum. İnancın siyasi ikbal uğruna kullanılması, dini kaidelerin kendilerine yontulması, din sömürücülüğü yapılması beni ziyadesiyle rahatsız ediyor.
Bu yazıyı da Metin Üstündağ’ın cümleleri ile bitirelim:
“Rahatsız olmayan insanlardan rahatsız oluyorum.”
Bu zihniyetten en tez vakitte toptan kurtulmak dileğiyle.
Dostlukla & Dayanışmayla
18.08.2025 - Yenigün Gazetesi





Yorumlar