top of page

Cumhuriyet’in İlk Yıllarından Bugüne: Tarım ve Gıdada Güvenceden Güvencesizliğe

Güncelleme tarihi: 17 Haz


ree

 

Sevgili Dostlar

Yarın 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı. Bu yazımda başlıktan da anlaşılacağı üzere 101 yılda tarım ve gıdaya bakışın nasıl değiştiğini anlatmaya çalışacağım.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye, kendine yeten bir tarım ülkesiydi. O yıllarda ekonomik bağımsızlığı sağlamak için tarım ve gıda politikalarına büyük önem verildi. Tarım ve gıda alanında atılan adımlar, kalkınmayı desteklemek için stratejik bir öneme sahipti. Sanayi devrimini Türkiye’nin şartlarına uyarlayarak tarımsal üretim kapasitesini artırmak ve kendi kendine yetebilen bir ülke inşa etmek, Cumhuriyet’in en önemli hedeflerinden biriydi.

1925’te Atatürk’ün talimatıyla kurulan Atatürk Orman Çiftliği, Cumhuriyet’in gıda güvenliği/güvencesi vizyonunun en önemli sembollerinden biri olarak görülüyordu. Yine bu dönemde, yerel üretimi desteklemek amacıyla Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu ve Tariş gibi kuruluşlar da büyük öneme sahipti. Tarım ve sanayi entegrasyonu için şeker, un, süt, zeytinyağı gibi birçok temel gıda maddesini üreten fabrikalar devlet eliyle kuruldu. Kurulan bu fabrikalar, sadece üretim sağlamakla kalmadı; aynı zamanda istihdam yaratarak köyden kente göçü de dengeleme işlevi gördü. Halkın sağlıklı, güvenli ve erişilebilir gıdaya ulaşabilmesi hedefleniyordu. Örneğin, Türkiye Şeker Fabrikaları’nın kuruluşu, hem yerli üretimi teşvik etti hem de şeker ithalatını azaltarak bağımsız bir ekonomi oluşturma yönünde kritik bir adım attı. Bu fabrikalar, halka kaliteli ve uygun fiyatlı gıda sağlayarak halk sağlığını destekleyen güçlü bir yapı oluşturdu.

1950’lerden itibaren Türkiye, tarım politikalarında dışa bağımlı bir yol izlemeye başladı. Ancak 1980’lerden itibaren neoliberal politikalarla birlikte başlayan özelleştirme süreci, devlet eliyle yürütülen bu üretim modelini ciddi şekilde sarstı.

2000’li yıllara gelindiğinde birçok kamu gıda kuruluşu ve fabrika özelleştirildi veya kapatıldı. Bu süreçte Şeker Fabrikaları, Süt Endüstrisi Kurumu ve Yem Sanayi gibi köklü kuruluşlar özelleştirmelere kurban gitti. O yıllarda özelleştirilen Et ve Balık Kurumu gibi gıda güvencesi için kilit rol oynayan kuruluşlar, artık piyasanın arz-talep dengesi doğrultusunda faaliyet gösterir hale geldi. Bu özelleştirmelerle birlikte gıda fiyatlarında oynamalar ve yerli üretimin zayıflaması gibi sorunlar ortaya çıktı. Yerli üretim yerine ithalata dayalı bir politika benimsenirken, tarımsal bağımsızlığın azalması, halkın güvenilir ve ulaşılabilir gıdaya erişimini zorlaştırdı. Özelleştirmenin artması, Türkiye’nin gıda güvencesini ve tarımsal üretim bağımsızlığını zayıflattı. Bu değişimlerle birlikte, yerel üreticilerin desteklenmesi azaldı, küçük çiftçiler giderek zorlaşan piyasa koşullarında rekabet edemez hale geldi. Artık Türkiye, birçok temel gıda maddesi için dışa bağımlı durumda. Son yıllarda ise iklim değişikliğinin yarattığı kriz, küresel gıda fiyatlarındaki artış ve arz-talep dengesindeki dalgalanmalar, tarımda dışa bağımlı olmanın yarattığı kırılganlığı daha da artırdı.

Tarım arazilerinin sanayiye veya konut projelerine açılmasıyla üretim alanları giderek daralıyor. Gıda fiyatlarındaki dalgalanmalar, enflasyon, iklim değişikliği gibi etkenlerle birleştiğinde, güvenli ve sürdürülebilir gıdaya erişim sorunu daha da derinleşiyor. Yerli üretimin desteklenmediği ve çiftçilerin yeterli teşviki bulamadığı bu düzende, halkın gıda yoksunluğu riski büyümekte. Türkiye’nin tarım ve gıda sektöründe uzun vadeli, sürdürülebilir bir politika eksikliği ile karşı karşıya olduğu bu dönemde, gıda güvencesizliği giderek toplumun her kesimini etkileyen bir sorun haline geldi.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan ve ekonomik bağımsızlığın simgesi olarak görülen kurum ve kuruluşlar bugün yok; yerlerini dışa bağımlı, ithalata dayalı bir politika aldı. Bu durum, ülkenin hem ekonomik güvencesini hem de sosyal yapısını tehdit ediyor.

Atatürk’ün “Köylü milletin efendisidir” sözünde vurguladığı gibi, tarım ve gıda politikaları, toplumun sağlıklı bir geleceğe sahip olabilmesi için hayati bir öneme sahip. Artık Cumhuriyet’in kuruluşunda olduğu gibi tarıma, gıdaya ve yerli üretime önem veren bir bakış açısına yeniden ihtiyaç var. Üreticiyi destekleyen, yerli üretimi teşvik eden, sürdürülebilir, kamucu tarım uygulamalarını ön plana çıkaran politikalara dönüş yapmak zorundayız. Toplum olarak gıda güvencesini sağlamak için özelleştirilen bazı kuruluşları kamulaştırmayı, yeni nesil üretim tesisleri kurmayı ve ithalat yerine yerel üretime dönmeyi gündeme almalıyız.

Cumhuriyet Bayramı’nı kutlarken, Cumhuriyet’in bize miras bıraktığı tarımsal kalkınma modelini yeniden gözden geçirmemiz, çocuklarımıza güvenli, sağlıklı ve kendi kendine yeten bir ülke bırakma çabasıyla bu mirası yeniden canlandırmamız gerekiyor. Bu bağımsızlık ruhunun sadece geçmişte kalmaması, kamucu tarım ve gıda politikalarının hayat bulması dileğiyle...

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun.


Dostlukla & Dayanışmayla


28.10.2024 - Yenigün Gazetesi 

 
 
 

Yorumlar


© 2025 by Turiakopurg

bottom of page